Döngüsel ekonomi için sürdürülebilir pazarlama

Sürdürülebilir pazarlama, hem çevreye ve topluma duyarlı tasarlanmış ürünlerin tanıtımı hem de marka değerlerinin ve sürdürülebilirlik taahhütlerinin topluma iletilmesidir. Döngüsel ekonomi için sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir pazarlama konusunu gelin beraber inceleyelim. Döngüsel ekonomi ile ilgili daha önce yayınladığımız blog yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Pazarlama dilinin tonu her geçen gün değişiyor. Bugüne kadar markalar ürünleri klişe görsellerle tanıttılar ancak bugün sürdürülebilir pazarlama yeni bir görsel dil ile kendini ifade ediyor. Pazarlama faaliyetlerinde artık farklı nesillerin vegan ürünleri sevdiği ya da elektrikli otomobillerin sürüş zevki verdiği gibi daha sürdürülebilirliğe odaklı mesajlar  veriliyor.

Peki, nedir bu sürdürülebilir pazarlamanın faydaları?

Sürdürülebilirlik konusuna daha önce birkaç blog yazımızda değinmiştik. Sürdürülebilirlik ve diğer konulardaki blog yazılarımızı okumak için tıklayın!

Nesillerin değişmesiyle birlikte tüketicilerin beklenti ve ihtiyaçları da inanılmaz bir hızla değişiyor. Y kuşağından başlayarak, Z ve Alfa kuşaklarını da dahil edebileceğimiz ve dünyada sayısı milyarları aşan tüketiciler için çevrenin korunması, sürdürülebilirlik, gezegenimizin geleceğini korumaya yönelik atılan her türlü adım belirleyici hale gelmiş durumda. Bu nedenle birçok marka için sürdürülebilirlik öncelik haline geldi ve bu artık pazarlama kampanyalarında da belirgin değişikliklere neden oluyor. Sürdürülebilir pazarlama ile sağlanabilecek faydaları şöyle sıralamak mümkün:

  • Özellikle Y ve Z kuşağı tüketicileri çekmek. Araştırmalar, Z kuşağının sürdürülebilir markaları tercih ettiğini ve sürdürülebilir ürünler için daha fazla ödeme yapmaya istekli olduğunu gösteriyor.
  • Genç yetenekleri çekmek ve elde tutmak. Genç çalışanlar, iklim değişikliği ve sosyal adalet konularında endişelerini paylaşan şirketlerde çalışmak istiyor.
  • Marka itibarını artırmak. Özellikle son yıllarda sürdürülebilirlik konusunda aktif çalışan ve bu konuda gözle görülür adımlar atan şirketlerin itibarlarını artırdıklarına hep beraber şahit oluyoruz.

Ancak, bir markanın sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk gibi değerler üzerinde aktif olarak calışmadığı ya da başka bir deyişle ‘mış gibi’ yaptığı durumlarda, bu değerlerin tüketicilere etkili bir şekilde iletilmesi mümkün değil. Hatta tüketiciler gözünde bu markaların hızla itibar kaybetmesi de kaçınılmaz çünkü tüketiciler ‘greenwashing’ diye tanımlanan bu boş vaatleri hemen tanır. Deloitte’un yakın zamanda yaptığı bir araştırmaya göre, ankete katılan Y kuşağı temsilcilerinin sadece %47’si, tüm pazarlama faaliyetlerine ve kurumsal inisiyatiflere rağmen, iş dünyasının topluma olumlu bir etkisi olduğuna inanıyor. Bu bir hayli düşündürücü ve gerçekten üzerine kafa yorulması gereken bir konu.

Sonuç olarak…

Sürdürülebilirlik elbette sadece tüketici davranışıyla sınırlı değil. Çevresel sosyal yönetişim de şirketler arasındaki iş ilişkilerinde hızla önem kazanıyor. Yatırımlar, tedarik zinciri tasarımı ya da genç yeteneklerin işe alımı gibi alanlarda etkileyici görünen pazarlama kampanyaları, çevresel, sosyal ve yönetişim konularına gerçekten dikkat edilmediğinde ne yazık ki fayda sağlamayacaktır.

Pazarlama faaliyetlerinin çevreyi korumaya yönelik tasarımı, gereksiz promosyon malzemelerinden kaçınılması ve sürdürülebilirlik konusuna yürekten inanan pazarlama ekiplerinin oluşturulması gibi adımlar atmalıyız. Mış gibi değil, ancak gerçekten bu konuları odağına alan pazarlama faaliyetleriyle konuyu daha fazla gündeme getirerek hep birlikte bir etki yaratabiliriz!